Hikaye Serisi - 5
Annesinin her okul dönüşü Kader’i karşıladığı yerde, bu kez Kader bekliyordu üvey annesini. Üzeri çiğ damlaları gözlerle. Ölüm yıldönümü olmadan, acısı soğumadan annesinin kokusunu unutturacak, onun yerini alacak biri geliyordu eve. “Kim bilir nasıl biriydi?” düşündükçe annesinden başkası gelmiyordu aklına. Koyamıyordu başkasını onun yerine. Sığdıramıyordu ondan başkasını kalbine.
Birazdan araba kapıya
yanaşacak, onun için yeni bir sayfa açılacaktı. İçinde annesinin olmadığı bir
sayfa. Karabulutlar üzerine çöktü. Yağmur hafiften çiseliyor; ama Kader
beklemeye devam ediyordu. Yağmur değil,
içine akıttığı gözyaşlarıydı onu ıslatan.
Akşamın hafif karanlığında
önce farlar aydınlattı sokağı. Tek araç, kimsecikler yok. Gelinlik yok.
Otomobil durduğunda Kader’in kalbi de duracaktı. Açıldı aynı anda kapılar.
Sönünce farlar elinde küçük bir el çantasıyla belirdi Asude. Duraksadı her
ikisi de. Aslında babasına söz vermişti gidip sarılacaktı öz annesine sarılır
gibi. Olmadı. Ne Kader ne de Asude cesaret edebildi buna. Bir ayağını arabadan
çıkarmış, eliyle kapıdan destek alarak olanları büyük bir merakla seyrediyordu
Hakkı.
Akşamın sessizliğini
heyecanla atan kalpler titretiyordu. Aradaki mesafeyi üç adımda kapatan Asude
çantasını koluna geçirip Hakkı’nın gölgesinde öz evladına sarılır gibi sarıldı
Kader’e. Babasıyla göz göze gelince Kader de yana sarkıttığı elleriyle yavaş
yavaş sarıldı üvey annesine. Gözleri gözlerine değsin diye iki eliyle omzundan
Kader’i karşısına aldı Asude. Dolan gözleri titrek dudaklarının yanından
boşaldı Asude’nin. Kader, babasının
işaretiyle çiçekleri Asude’ye uzattı. Çiçek yerine tekrar tekrar Kader’i
kokladı.
Annesiyle el ele girdikleri
eve, üvey annesinin ellerini tutarak giriyordu. Girerken eve annesinin aziz
hatırasına ihanetten çok, Asude’nin sarılırken annesininkine benzeyen kokusu,
kalp atışları ve içten sarılışını düşünüyordu. Satın alınmış, kargolanmış bir
eşya gibi düşündüğü üvey annesi hakkındaki düşünceleri daha ilk görüşte
değişmeye başlamıştı Kader’in.
Kader, uyumadan önce mutlaka
saçlarını tarardı. Tam saçlarını tarayacaktı ki aynada arkasında beliren
Asude’den bir an için korktu. “İznin olursa saçlarını ben taramak istiyorum,”
dedi Asude. Cevap yerine tarağı uzattı Kader. Asude taradıkça mutluluğu bir kat
daha artıyor, mutluluğun her karesi aynada Kader’in gözünden kaçmıyordu.
Gece Kader’i uyku tutmadı.
Nasıl tutsun ki? Yaşadıklarına bir anlam veremiyor, önyargıları yakasını
bırakmıyordu Kader’in. Soğuk bir anne yerine kendisini adamış bir anne bulmuştu
karşısında. Ne zaman pençelerini çıkaracak, diş gösterecek diye düşündüğü üvey
annesi adeta patilerinin hafifliğiyle ruhunu okşamıştı. Cicim ayları mıydı
yoksa yaşadıkları? Aklına, annesi kadar onda emeği olan son yedi yıldır evin
gündelik işlerini yapan Ayten ablası geldi. Ona soracak, ondan yardım alacaktı.
Ne de olsa tecrübeliydi. Kafasını bununla teskin edince nihayet uykuya daldı.
Sabah kahvaltıya üvey
annesi tarafından nazikçe uyandırıldı. Asude’nin güler yüz ve sabırlı bekleyişi
Kader’i yine şaşırtmıştı. Öz annesi
yatağına kadar gelmez ya seslenir ya da Ayten gelip uyandırırdı. Kader, üvey
annesinin ılımlı her davranışı karşısında yumuşadıkça annesinin aziz hatırasına
ihanet etmiş görüyordu kendisini. Aslında kızmak, kırılmak, sırt çevirmek,
babasına şikâyet etmek istiyor; böylece annesinin ruhunu rahatlatacağına
inanıyordu.
Villanın bahçesinde çardağa
kurulan kahvaltıda hemen bir şey dikkatini çekti. Her sabah erkenden gelen ve
kahvaltıyı hazırlayan Ayten ablası yoktu. Kahvaltıyı hazırlayan Üvey Annesi
Asude’ydi. Kader, kahvaltı yapmaktan çok, evde neler olup bittiğini anlamaya
çalışıyordu. Göz ucuyla Asude’yi sürekli takip ediyordu. Asude’nin yüzünü bahçede açan çiçekler gibi
gülücükler dağıtırken görüyor; saldıracak, sorgulayacak bir açık bulamıyordu.
Sofrada neyi eksik görsem de istesem, sitem etsem, böylece Ayten’in yokluğunu
sorgulama fırsatı yakalasam diye düşünse de hiçbir eksik gedik bulamıyordu.
Kendince bir yol buldu Kader, “Ben bu sabah çay yerine süt istiyorum,” dedi.
Hakkı şaşırmıştı,
“Kahvaltıda süt içmezdin hiç.”
Kader, iki elini göğsünde
birleştirip, “Evet; ama canım çekti işte.”
Karşılıklı atışmalar devam
ederken Asude sütü bir koşu getirip Kader’in önüne koydu. Her zaman kakaolu süt
içen Kader, “Sabah sabah kakaolu süt mü içilir?” diye kendince mazeret uydurdu.
Oysa süt önüne konduğunda içinden, “Yok artık! Kakaolu süt sevdiğimi de nereden
biliyor,” diye geçirmişti.
Babası biraz sinirlendi.
“Kızım sürekli kakaolu süt içerdin. Dolapta sadece kakaolu süt bulunduğunu sen
de biliyorsun. Bir gecede mi değişti alışkanlığın?”
Baba-kız yine tartışırken
Asude litrelik sade sütten bir bardak getiriverdi. Aynı güler yüz, aynı
sabırla. Kader çaresiz içti. Kahvaltının sonuna doğru çayları ısıtmak için
Asude mutfağa gitti. Kader bütün cesaretini toplayarak, “Baba Ayten abla izinli
mi, neden yok?”
Hakkı cevap vermeden
Kader’in gözlerine baktı, “Bundan sonra yeni hayatına alışacaksın kızım. Ayten
artık çalışmayacak. Üçümüz varız. Sen, ben ve Asude annen.”
Alaycı bir tavırla,
“Annem!” dedi Kader. Bir müddet sessizlikten sonra, “Odama gitmek istiyorum.”
“Git; ama Asude annene
haksızlık etme. Göreceksin o çok iyi biri.”
Kader odasına çıkarken
yolda Asude’yle karşılaştılar. Mutluluk akan bakışlarıyla Kader’e, “Öğleden
sonra anne-kız sahilde dolaşırız olur mu?”
“Bakarız,” deyip doğruca
odasına çıktı Kader.
Babasının da araya
girmesiyle anne-kız öğleden sonra villanın hemen altındaki sahili gezmeye
başladılar. Asude, Kader’le geçirdiği her ânı değerlendiriyor, yüzünden
tebessüm eksik olmuyordu. Kader’se şimdiden üvey annesine teslim olmamak, öz
annesine ihanet etmemek için pek oralı olmuyordu. Dondurmacının önünde durup
Kader’e çilek ve karamelli, kendisine de sade bir dondurma söyledi. Kader,
Asude’nin gözlerine baktı. Asude bu bakışın ne anlama geldiğini biliyordu. “Ben
kızımın tercihlerini iyi bilirim,” diyerek Kader’e konuşma hakkı tanımadı.
Dondurmayı yerken
dayanamadı Kader, “Beni nasıl bu kadar iyi tanıyorsun? Benim bildiğim üvey
anneler çocuklarını, çocukları da üvey annelerini sevmezler.”
“Sence her şeyin bir ilki
olamaz mı?”
Annesi ölünce onun için
yaşanacak iki mevsim kaldığını düşünüyordu Kader. Oysa yazın habercisi güneş ve
deniz daha şimdiden yanıldığının habercisiydi. Yüreğindeki katılık hafiflese de
Kader hâlâ şüpheleniyordu üvey annesinden. Bu kadın, ya beni çok seviyor ya da
rolünü çok başarılı oynuyordu, diye düşünmeden edemedi Kader.
O akşam eve geldiklerinde
Kader uzun zamandır ilk defa bu kadar rahat adım atabiliyordu evlerine. Hakkı,
kızının içeri girişinden huzurlu olduğunu anlamıştı. Kader’e, “Salondaki aynaya
bakar mısın, bir şey fark edecek misin?” dedi.
Kader, aynaya baktıkça
baktı. Babasına, “Ne görmem gerekiyor? Rüzgâr biraz saçlarımı dağıtmış, onun
dışında farklı bir şey göremedim,” dedi.
“Göremezsin tabi. Ama ben
görürüm.”
“Merak ettim şimdi. Neymiş
o senin görüp de benim göremediğim şey?”
“Rengin kızım, rengin.
Yüzüne can gelmiş. Yanakların kızarmış, gözlerin daha mavi. Her yanın ışıl
ışıl.”
“Ben neden fark etmiyorum
baba?”
“Sen algılarını kapatmışsın
kızım. Bak hayat devam ediyor. Sence annen de öyle istemez miydi?”
“Peki, annem evlenmeyip
kendini sadece bana adamanı da istemez miydi?” deyip sinirle odasının yolunu
tuttu.
Baba-kız arasındaki
diyaloğa karışmak istemeyen Asude, yaşananlara istemeden de olsa mutfakta kulak
misafiri oluyordu.
O gece Kader’in rahat
uyuyamayacağını düşünen asude aldığı masal kitabıyla Kader’in odasını
tıklatarak girdi. Sandalye de vardı yanında. Kader bir an sandalyeyle ne
yapacağını merak etti. Usulca yanı başına koydu sandalyeyi. Oturup okumaya
başladı. Asude okudukça Kader iki kere şaşırıyordu. Hem en sevdiği masalı
okunuyor hem de annesinden daha yumuşak, okşayıcı bir tonla okunuyordu. Asude
okudukça Kader masalın dinginliğinde kayboluyor, ruhu huzur buluyordu. Sonraki
günlerde masallar yerini hikâyeye, hikâyeler romanlara bırakacaktı.
Kahvaltılar daha neşeli,
yüzler daha mutlu olmaya başlasa da bazen, odalara sinen annesinin kokusunun bu
gidişle kaybolmasından korkuyordu Kader. Asude, kızı Kader’le daha çok vakit
geçiriyor, bu durum Hakkı’nın oldukça hoşuna gidiyordu.
Bir gün Asude Kader’i
çiçekçiye götürdü. En güzel çiçeklerden iki demet yaptırdı. Kader, “Kimin için
bu çiçekler?”
“Birazdan görürsün,” dedi
Asude.
Asude özel şoförlerine,
“Gidebiliriz,” dedi.
“Hâlâ söylemedin. Nereye
gidiyoruz? Şoför bile biliyor; ama ben bilmiyorum.”
“Az kaldı, meraklanma.”
Tanıdık bir yere geldiler.
Acı hatırası olacak bir yere. Kader dayanamadı, ağlamaya başladı. Annesinin
yattığı mezarlığa gelmişlerdi. “Cesaretini topla, gidiyoruz. Ağladığını
görmesin annen. Onu üzmek istemezsin,” dedikten sonra çantasından peçete
çıkararak Kader’e uzattı Asude.
Mezarlığa varmadan
kendisini toparladı Kader. Ancak mezarın başına gelince hıçkırıklara boğuldu.
Annesinin mezar taşına sarılınca Asude de arkadan Kader’e sarıldı. Artık ikisi
de ağlıyordu. Kader’in gözyaşları burun akıntısına karışınca Asude peçeteyle sildi.
Asude’nin samimiyetine şaşıran Kader titrek sesiyle, “Sen neden ağlıyorsun?”
dedi.
Asude, Kader’in kafasını
kollarıyla bedenine sıkıştırdı. “Günü gelince öğrenirsin,” dedi. Kendisini
toparlayan Asude, “Mezar ziyaretlerinin kısası makbuldür. Duamızı edip
gidelim,” dedi.
Mezarda parayla su dağıtan
çocuklar gelince Asude iki bidon su alıp birini mezarda kurumaya yüz tutan
çiçekleri sulamak için Kader’e verdi. Her ikisi de özenle çiçekleri sulayıp son
dualarını ettiler.
Yolda arabanın arka
koltuğunda giderken hâlâ göz pınarları ıslak Kader başını ilk defa Asude’nin
göğsüne dayadı. Kısık sesle, “Teşekkür ederim,” dedi. Sarıldı. Asude bu kez
mutluluktan ağlıyordu. Her ne kadar gözlerini görmese de Asude’nin ağladığını
iç çekişinden anlayabiliyordu Kader. Hem ağlıyor hem Kader’in mavi gözlerine
tamamlayan altın sarısı saçlarını öptükçe öpüyordu.
Kader için kırılma noktası
bu olsa da sonraki günlerde yaşadığı her şey üvey annesi konusunda
yanılmadığını, Asude’nin onu yürekten sevdiğini gösteriyordu. Hele bir keresinde
Asude kirli çamaşırları makineye doldururken Kader’e ait çamaşırların her
birini alıp kokusunu içine çekişine gizliden tanık olunca ona olan güvenci
tavan yapmıştı. Şimdi kafasında çözülmeyi bekleyen tek soru kalmıştı, “Üvey
annem beni neden bu kadar yürekten seviyor?”
Anne kız gibi bir hayat
sürüyorlardı artık. Kader yedi yaşında da olsa Asude’ye yol arkadaşı olmuştu.
Hem anne hem arkadaş. Yeme, içme, gezme, alışveriş her şeyi birlikte
yapıyorlardı. Aralarında yapmacık, şüphe uyandıracak hiçbir şey kalmamıştı.
Kader, üvey annesini öz annesiyle kıyaslama hastalığından da kurtulmuş, hayatın
tadını çıkarıyor, geleceğe umutla bakıyordu artık. Başlarda babasına kızsa da
iyi ki evlenmiş diyor; ama bunu itiraf edecek cesareti henüz kendinde
bulamıyordu. Onların mutluluğu, evin havasını da değiştirmişti. Hakkı aylardır
ilk defa huzurlu günler yaşıyordu.
Herkesin sınavını verdiği
bu dünyada bazen açmadan solan çiçek olur, sonbahar ve kıştan ibaret sanırsın
mevsimleri, Kader gibi. Artık güneş benim için doğmayacak, çiçekler açmayacak,
sular çağlamayacak, bülbüller ötmeyecek; gök gürleyecek, şimşekler çakacak,
tufana dönüşecek diye karamsarlığa kapılırsın. Asude solan çiçeğe su, gürleyen
göğe güneş, karanlık geceler yıldız olmuştu Kader için. Kader bunu fark ettiği
gün kendini Asude’nin kollarını bırakmıştı.
Sevgiyle her gece Kader’e
masal anlatmaya, gece yarıları gelip üstünü örtmeye devam ediyordu. Yine bir
gece üstünü usulca örtüp dönüyordu ki Kader annesinin elini yakaladı. Yanağını
yasladı, öptü. “Canım annem,” dedi. Gece lambasının Asude’nin tomurcuklaşan göz
damlalarına yansıyan ışığı, odada yıldız gibi parlıyorlardı. Dünyalar onun
olmuştu. İlk defa Kader ona “anne” demişti. Hem de “canım annem” demişti.
Eğildi, sonsuz bir sarılışla sarıldı, kokladı, içine şekti Kader’ini.
Bir gece yarısı Kader kâbus
görünce korktu. Anne ve babasının yatak odasını hafifçe tıklatıp içeri girdi.
Yatakta sadece Asude vardı. Karşısında kızını görünce korkudan yerinden
fırladı, “Ne oldu, korktun mu yoksa?” dedi.
Kader korkmuş olsa da
korkuyu unutmuş, neden annesi tek başına uyuyor diye merak etmeye başlamıştı.
“Rüya gördüm. Kötü bir rüya; ama geçti. Babam nerede?” diye sordu.
Asude bir an ne diyeceğini
bilemedi. Kendini toparlayıp istemeden kızına yalan söylemeye karar verdi. Ürkek
bir şekilde, “Lavaboda ya lavaboda, şimdi gelir. Hatta sen uzan ben hemen
çağırayım,” dedi. Çıkarken Kader korkmasın diye ışıkları yaktı. Az sonra
Haluk’la kapıda belirdi. İkisinin de tedirginliklerinden bir şeyler
sakladıkları o kadar belliydi ki.
“Siz birlikte
uyumuyorsunuz. Uyusaydınız babamın çıkardığı kıyafetler askıda olurdu; ama
yok,” deyince Kader Asude ile Hakkı birbirlerine şaşkın şaşkın bakakaldılar.
Hakkı kendisini toparlayıp,
“Güzel kızımıza yarın anlatsak gecenin bir vakti zor olur anlatmak. Sen annenle
güzelce uyu. İstersen benim odama gel,” dedi.
Asude yaşananlardan çok
Kader’in yapacağı tercihi merak eder oldu. Acaba hangimizi tercih edecek, diye.
Kader yataktan çıktı, korkularını yenip kafası önde burnundan soluyarak, “Ben
kendi odamda uyuyacağım,” dedi. Arkasına bakmadan hızlı adımlarla odasına
gitti.
O gece hiç kimse uyuyamadı.
Pazar sabahı ne olacaksa olacak, dananın kuyruğu kopacaktı. Bir müddettir güneş
dolan eve, kara bulutlar çökmeye başlamıştı.
Zor bir gün olacaktı. Kim ne biliyor, ne saklıyorsa boşaltacaktı
eteğinden. Hiçbir şey gizli kalmayacaktı.
Uzun zamandır ilk defa
sessiz bir kahvaltı yapıyorlardı. Ne Hakkı’daki huzurdan ne Asude’deki gonca
gibi açan gülücüklerden ne de Kader’in tazelenen mutluluğundan eser vardı. Herkesin
merak ettiği soru: Balona iğneyi kim batıracak, bu patlamadan kimler
etkilenecekti?
“Birisi bana bir şey
söylemeyecek mi?” diye ilk taarruz bombasını attı Kader. O sırada Hakkı’nın
çayını dolduran Asude duraksadı. Hakkı’yla göz göze geldiler. “Hadi sen anlat,”
dercesine. Asude yarım kalan çayı doldurdu. Titrek elleriyle demlikleri tezgâha
koyarken oldukça zorlandı. Hakkı söze başlasın diye sofraya dönmeyi
geciktiriyordu. Çatal, bıçak, bardak sesleri kesilmişti. Fırtına öncesi
sessizlikti bu. Hakkı evin büyüğü olarak konuşması gerektiğini biliyordu; ama
bir türlü cesaret edemiyordu.
Kader, “Ben elimi ağzımı
yıkayıp dönene kadar kim anlatacaksa aranızda karar verin,” deyip çıktı. Bir
daha bakıştı, Asude’le Hakkı. Kader mutfaktan ayrıldı; ama koridorun sonundaki
lavaboya gitmek yerine açık mutfak kapısının yanından onları dinleyip neler
olup bittiğini anlamaya karar verdi.
Kader çıkar çıkmaz Hakkı,
“Şimdi ben nasıl söylerim ben senin gerçek baban değilim, Asude de öz annen
diye. Sormayacak mı neden bunca yıldır gerçekleri benden sakladınız?”
Asude, “Haklısın çok zor.
En zor olanı da yıllardır öz annesi bildiği Nermin’e olan duygularını nasıl
yöneteceği. Küçük bedeni bunu kaldırabilecek mi?”
Hakkı içini çekerek, “Öz
babam kim, nerede, demeyecek mi? Öğrenince beni silip atmayacak mı hayatından?
Biricik kızımın sevgisinden mahrum kalmamak için sakladığım konusunda nasıl
ikna edebilirim ki onu?”
Asude, “Öz babasını öldürüp
hapis yattığımı nasıl açıklarım. Neden öldürdün demez mi? Sana yaptığı
kötülüklerden dolayı beni öz baba sevgisinden nasıl mahrum bırakırsın, demez
mi?”
Asude ile Hakkı çaresizlik
kokan konuşmalarını Kader’in mutfağa hışımla girmesi bozdu. “Demek fotoğraftaki
kadını boşuna sana benzetmemişim, evi neden bu kadar iyi tanıdığını daha ilk
günden Ayten’i neden işten çıkarttığını da anlıyorum. Şimdi daha iyi anlıyorum
mezarlıkta neden ağladığını. Birisi derhal bana tam olarak neler olup bittiğini
anlatsın.”
Hakkı üzgün bir tonda, “Gel
kızım. Otur şuraya sakinleş. Söz veriyorum her şeyi anlatacağım. Zaten elimde
kala kal bir sen kalmıştın, anlaşılan onu da birazdan kaybedeceğim.”
Babası söz verince Kader
oturdu, sinirli bir tavırla masaya dirseklerini dayadı. Çenesini avucuna alıp
gözlerini babasına dikti, hadi anlat bitsin bu muamma dercesine. Asude mutfak
tezgâhına dayanmış heyecandan tırnaklarını yiyordu.
Hakkı her şeyini kaybetmiş
gibi herkesin heyecanını bastıran bir dinginlikte başladı anlatmaya, “Haklısın.
Fotoğrafta gördüğün bir zamanlar evimizde çalışan kadın Asude’ydi. Annenle
benim çocuğumuz olmuyordu. Asude yeni doğum yapmıştı. Öz baban çalışmıyor;
annenin kazandıklarını da içkiye, kumara veriyor; sürekli anneni dövüyordu.
Çoğu zaman bizim evde tedavi ediliyordu. Yine de çalışıyordu. Sen bu evde
büyüdün sayılır, bizim ellerimizde. Babandan çok bizimle vakit geçiriyordun.
Annen güvenip seni evde bırakmıyor, yanında bize getiriyordu. Ağlamalarınla,
gülmelerinle çınlıyordu bu duvarlar. Evimize, kalbimize ışıltı olmuştun. Bizim
bir parçamız gibiydin. Senin öz annen hep iki tane oldu. Ben de öz kızımmışsın
gibi babalık yaptım sana. Ateşli
gecelerinde öz baban bir barda sızarken yanına koşan hep biz olduk. Baban
kumarda her şeyini kaybedip eve sarhoş geldiği bir gecede bıçakla annene
saldırınca annen de kendini savunmak zorunda kaldı. Babanı öldürdüğü için annen
beş yıl hapis yattı. Senin geleceğin için evlatlık edinmemize izin verdi.
Okulda, arkadaş çevrende ezilme diye. Hapisten çıkınca sana yakın olabilmek
için tekrar gelip evimizde çalışmak istedi.
Ancak sen büyümüş, her şeyi fark edecek yaşa gelmiştin. Beni baban,
Nermin’i de öz annen bellemiştin. Duygularınla oynamak istemedik. Asude’yle
konuştuk. Senin geleceğin için teklifimiz kabul etti. Dayalı döşeli bir ev
kiralayıp masraflarını karşıladık. Kendisine iyi bir iş bulana dek. Her şey
yolunda giderken o talihsiz olay gerçekleşti. Nermin anneni genç yaşta
kaybettik. Zor günler geçirdiğini biliyordum. Onun için seni doğuran, kokunu
taşıyan kadını yakınına getirdim. Ben üvey baban olabiliri; ama Asude senin öz
annen.”
Babasına kızmak için
hazırlanan Kader yelkenleri suya indirmişti. Her ne yaşanmışsa onun iyiliği
için yaşanmıştı. Kafasındaki soru da cevabını bulmuştu, “Asude beni neden
katıksız seviyor?” Yeni bir soru kafasında belirdi: “Neden ayrı uyuyorlar?”
Kader kendisini kaptıran
babasının sözünü aniden keserek araya girdi, “Siz neden ayrı yataklarda
uyuyorsunuz?”
Asude tırnaklarına yemeye
devam ediyordu. Cevap verecek durumda değildi. Babası cevap verdi, “Biz
evlenmedik senin için bir anlaşma yaptık.”
Kader şaşırmıştı, “Yani bu
da mı benim için?”
Asude heyecan ve umutla
ortaya atıldı, “Her şey senin içindi.”
Kader babasına dönerek,
“Madem her şey benim içindi o halde gerçekleri neden benden sakladın o zaman?”
Asude’nin buna verecek hiç
cevabı yoktu. Tedirgin olmaya yine kalan tırnaklarını yemeye başladı. Hakkı her
zamanki vakarını koruyarak üzgün bir ses tonuyla, gözleri buğulanarak
cevapladı, “Seni kaybetmekten, beni terk etmenden korktum. Nermin’den sonra
seni de kaybedecek gücüm kalmamıştı artık.” Konuşması bitince kafasını iki
elinin arasına alarak akan gözyaşlarını saklamaya çalıştı. Kader’in yanında
daha fazla zayıf görünmek istemiyordu. Asude de önünü pencereye dönerek
ağlamaya başladı. Bir müddet sessizlik olunca Asude merakından dönüp baktığında
Kader’i babasına sarılmış halde gördü. Hıçkırıklarla o da onlara sarıldı.
Bence kader ' den saklamaları doğru çünkü yaşı çok küçük o yaşta bu tramvayı kaldıramazdı büyüdüğü zamanı beklemelilerdi
YanıtlaSilYUNUS EMRE YILDIRIM
10/H
Bence bu olayı Kader e en güzel şekilde anlatmalari gerekirdi.Çünku büyüdüğü zaman bu olayı öğrendiği zaman herkese kızgın ve üzgün olurdu.Hayat ona anlamsiz ve kötü gelebilirdi.
YanıtlaSilFatih Özkan
10/H
Küçüklüğünde anlattıkları için hayatı daha zor geçti büyüdüğü zaman anlatsaydılar daha az üzülür,kizar'di daha az tranva yaşardi.
YanıtlaSilGökdeniz Özkan
10/H
Bence kadere bu şekil söylemeleri yanlış çünkü yaşı ufak psikolijisi bozulabilir ve Ben olsam 18 yaşını Bekler öyle söylerdim ozaman belki aklı başında daha iyi oolabilirdi
YanıtlaSil12/D Mertcan Yılmaz
Bu kadar erken yaşta ona böyle yaklaşmaları çok yanlış yaşı çok ufak ruhen mantıklı kararlar alabilcek durum da değil keşke sabırla bekleselerdi çok büyük haksızlık
YanıtlaSil12/D Elif BİRİNCİ
Küçük Yaşta Söylememeleri gerekirdi.Büyük yaşta söylemeleri iyi olabilirdi
YanıtlaSil11-C Alper SERT
Kader'in yaşı küçük olduğu için pek bir şey anlamayacaktır. Yaşı büyüyünce de zaten bu duruma alışık olacaktır. Ama büyük yaşta söyleselerdi işte o zaman Kader'in psikolojik yapısı bozulabilirdi. Bu olayı gerçekten doğru ve Kader'i üzmeyecek şekilde söylemeleri gerekir.
YanıtlaSilMuhammed Enes TOKAÇ 10-G 144
Bu küçük yaşta soylemelerı cok yanlıştı bence daha kucuk dogrudu düşünecek mantık yasta degıl Neyin ne oldugu bu yaşta düşünecek bir durumda olmadıgı bilmeleri lazımdı yası geldıgınde soyleselerdı daha iyi olurdu cok erken soyledıkelrı için hata yapmışlar
YanıtlaSilKader zaten herşeyi gizli gizli dinleyerek duymuş. Tam o zaman da gerçekleri söylemeleri herkes için doğru olandı bence. Ortada zaten bi yalan var bu yalanın üzerine daha da yalan söyleselerdi ilerde doğruyu açıkladıklarında Kader onları anlayışla karşılayacağını düşünmüyorum.
YanıtlaSilMELİSA ALIŞ 10/H 234
Küçükken söylemeleri çocukta bir tramwa etkisi gösterebilirdi. Bişeyleri anlayabileceği yaş en güzelidir.
YanıtlaSilMerve Gider
12-D 3204
Kaderin küçük yaşta mantıklı karar alamazken öğrenip bu tranvayi atlatması çok zordur ama gün geçtikçe kabulenmesi daha kolay olabilir.
YanıtlaSilNehir Elmas 10/G 194
YanıtlaSilKüçük yaş , büyük yaş fark etmez .Nasıl olsa öğrenecekti ama en azından ne kadar erken öğrenirse onun için alışması daha kolay olurdu.Tabi biraz zor olurdu ama %0 'da değil di yani ,alışırdı elbet...
Melike Kaplan 10/G 187
Küçük yaşta söylemeleri bence iyi.
YanıtlaSilÇünkü kader büyüyünce öğrenseydi bana daha önceden neden söylemediler diyip öfkelenebilirdi . Kader küçük olsada bunu anlayabilecek kadar olgun bir kız
FATMA ZEHRA BAYRAM
10/H 232
küçük yaşta söylemeleri çok yanlıştır çocuk büyüp olgunlaşıp öyle söylemeleri gerekirdi çocuğa küçükken öğrese bu piskolojik durumu atlatması daha zor olur
YanıtlaSilmertcan şentepe 12/c 3103
Küçük yaşta söylemeleri oldukça yanlış neyin ne olduğunu bilmiyor daha büyüyünce söylemeleri gerekirdi ve bu durumu anlayışla karşılardı
YanıtlaSilGizem Akçay
10/H-192
Daha yaşi olgun değil ve bu onu kötü etkileyebilir zaten herşey tramvaya bağlı etki yaratabilirdi keşke biraz daha olgunlasaca söyleseydiler umarım oda dinler ve anlayışla karşılardı.
YanıtlaSilESRA DENİZ
10/G 190
10/G Esra Deniz
bir yanı eksik ama içinde şüphe olmadan yaşicak yaşının küçük olmasına ziyaden erkenden öğrenmesi ve saklamaları yerli yerinde bence .böyle bir durumda biz gerçek hayatta nasıl bir yol izlerdik bilmiyorum tabi
YanıtlaSilBERFİN ÖZTÜRK 12/E
Küçük yaşta olduğu için bu tramvayı kaldırmayıp piskolejisi bozulabilir o yüzden büyüdüğü zaman söylemeleri daha dogru olurdu.
YanıtlaSilNuray Üsküplü
10/H 167
Büyüdüğünde söylemeleri bence daha iyi oldu çok küçük olduğu için o olayı atlatamayabilirdi
YanıtlaSilAslı harman 236 10/H