Kayıtlar

Üç Zeytin

         “Sofradaki üç zeytinden sonuncusuna çatalımı uzattığımda kardeşimin de çatalını uzattığını gördüm. Duraksadık. Göz göze geldik. Her zaman olduğu gibi çatalımı çektim. Yer sofrasına üstümü nazikçe çırparak kalktım.”         Denize nazır köşkün penceresinden vardığım fakirliğe bakarken “üç zeytin”li günlerin bu günlere nasıl teselli olduğuna mantık yüklemeye çalışıyordum. Zeytini dört yapmaya çabaladığımız, hayatı bölüşüp acıyı azalttığımız, mutluluğumuzu çoğalttığımız çaba dolu o yıllar… Önüme serilen manzaranın karanlığında fener misali beni hayata bağlayan o günler… Açken bile mutlu olduğumuzu o yıllar… Üç zeytini paylaşıp gözümüzün doyduğu o yıllar…         Neleri kazanırken neleri kaybettiğimiz bugünler… Tokken bile mutsuz olduğumuzu bu günler… Hanları hamamları paylaşıp gözümüzün doymadığı bu yıllar…         Ey İnsanoğlu! Ne zaman emdin bu çiğ sütü?

İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı Özellikleri

Resim
  Yükleniyor…

Noktalamalar Onay Kutusu

  Yükleniyor…

Hikaye Serisi - 6

Antepli Yusuf’u tanıdığım o gün hayata bakışımın bu denli değişeceğini ummazdım hiç. Acıların en büyüğünü yaşamış; ancak eğilmemiş, kırılmamış, boyun eğmemiş, baş vermemiş; direnmiş, ayakta kalmış Şehit oğlu Yusuf. Daha anne karnındayken acıyla tanışmış. 1992’de Siirt Eruh’ta vatan savunmasında şehit düşmüş babası Ali. İkinci büyük acıyla yine anne karnında tanışmış. Annesi Sevda’ya kanser teşhisi konmuş. Acil tedavi, ardından kemoterapi olması gerekmiş Sevda’nın. Onun için bebeğin alınacağını söylemiş doktorlar. Kabul etmemiş Sevda. “Ali’min hatırası o. Soyunu kurutamam Ali’min. Üç aylık cana kıyamam,” demiş. Dört ay dayanabilmiş acılara. Bir deri bir kemik kalmış Sevda. Eridikçe erimiş. Yedinci ayında doktorlar bebeği almaya karar vermiş. Sevda doğumdan üç gün sonra vefat etmiş. Göremeden, eline alamadan bebeğini, göçüp gitmiş Ali’sine. Doğuma girerken Sevda, “Ali’min vasiyeti adını Yusuf koyun,” demiş. Bakıma muhtaç dedesi ve ninesi bakamayınca devlet sahip çıkmış şehidinin oğlu...

Hikaye Serisi - 5

Annesinin her okul dönüşü Kader’i karşıladığı yerde, bu kez Kader bekliyordu üvey annesini. Üzeri çiğ damlaları gözlerle. Ölüm yıldönümü olmadan, acısı soğumadan annesinin kokusunu unutturacak, onun yerini alacak biri geliyordu eve. “Kim bilir nasıl biriydi?” düşündükçe annesinden başkası gelmiyordu aklına. Koyamıyordu başkasını onun yerine. Sığdıramıyordu ondan başkasını kalbine. Birazdan araba kapıya yanaşacak, onun için yeni bir sayfa açılacaktı. İçinde annesinin olmadığı bir sayfa. Karabulutlar üzerine çöktü. Yağmur hafiften çiseliyor; ama Kader beklemeye devam ediyordu. Yağmur değil,   içine akıttığı gözyaşlarıydı onu ıslatan. Akşamın hafif karanlığında önce farlar aydınlattı sokağı. Tek araç, kimsecikler yok. Gelinlik yok. Otomobil durduğunda Kader’in kalbi de duracaktı. Açıldı aynı anda kapılar. Sönünce farlar elinde küçük bir el çantasıyla belirdi Asude. Duraksadı her ikisi de. Aslında babasına söz vermişti gidip sarılacaktı öz annesine sarılır gibi. Olmadı. Ne Kader ne...

Hikaye Serisi - 4

Henüz sanayileşmenin ulaşmadığı, tarıma dayalı ekonomisiyle ayakta kalmaya çalışan, herkesin birbirini tanıdığı, yeşilin betona yenilmediği küçük, şirin bir kasabada yaşıyordum. Benden bir yaş küçük; ama aynı sınıfa gittiğimiz bir kız kardeşim vardı. Annem tipik bir ev hanımıydı. Babamsa kasabadaki nadir devlet memurlarındandı. Evden işe, işten eve kimsenin etlisine-sütlüsüne karışmazdı, babam. Liselere geçiş sınavına hazırlanıyorduk. Annem yaşadığı sıkıntıları biz yaşamayalım diye üzerimize çok titrerdi. Babam belki de bunu fark ettiğinden fazlaca bizi ders konusunda sıkıştırmazdı. Kasım ayı veli toplantısında annem okulda öğretmenlerimizden bilgi alıyordu. O bilgi alırken kardeşimle kapı aralığından gizlice konuşulanları dinliyorduk. Birçok öğretmenimizi duymasak da kulaklık kullanan Matematik Öğretmeni Ceyda Hanım’ı yüksek sesle konuştuğundan rahatlıkla duyabiliyorduk. Her şey buraya kadar normaldi. Az sonra duyacaklarımın hayatımı bu kadar değiştireceğini nereden bilebilirdim? ...